Kriz | Konular | Kitaplar

: Ekonomik Problemlerin çözümü

Ekonomik problemimizin çözümü için yapılan münakaşaya tinsel (manevi) değerler getirme fikri, birçok ekonomiste konuyla alakasız görünmektedir. Son yarım yüzyıl içinde endüstriyel dünyayı harap eden binlerce krizde, bu krizleri yaratanların istekleri ne olmuştur? Adalet. Ve adalet ahlaki mi yoksa tinsel bir nitelik midir? Adalet, ekonomide kendini, yapılan iş ve servisin karşılığı olarak, hayati ihtiyaç ve konforların uygun bir şekilde dağıtımı olarak tarif eder. Geçenlerde, halkla ilişkiler eksperi olan zeki bir avukatla Washington’da bazı dünya problemlerini tartışırken kendisine aniden sordum. “Eğer bir kelime seçmeniz istenseydi, insanlığın problemlerini çözecek bir tek prensip, o kelime ne olurdu?”. Bir an düşündü ve “Adalet” dedi.

Marksizm, dini, kitleleri baştan çıkarıp terk etmekle suçluyor. Din, sunmuş olduğu adalet gibi ahlaki prensiplerden başka nasıl bir esasla kavramlarımızı çarpılmaktan koruyabilir? İlim, bu gibi prensipleri insan idrağına telkin eder gibi görünmüyor. Fakat din bunu yapmıştır ve yapıyor. Bununla beraber, çağımıza kadar hiçbir din ekonomi alanına açıkça girmemiştir. Fakat, Bahaullah ’ın dünyaya miras bıraktığı çok geniş öğretiler arasında, bir dünya için ekonomik modelin esas prensipleri yer almaktadır. Bahaullah tarafından ilan edilen prensipler şunlardır: (1) sosyal teminat; (2) derecelendirilmiş gelir vergisi; (3) endüstriyel kazanç taksimi.

(1) 1870 yılında İranlı hikmetli şahıs, bu prensipleri ilan ettiği zaman sosyal teminat kavramı güçlükle varolabiliyordu. Bahaullah, bir devletin, yurttaşlarının geçimleriyle alakadar olmasının bir sorumluluk olduğunu bildirdi. Hiçbir kimse korkunç fakirliğe av olmaya bırakılmamalıdır. İşçi, bir iş mevcut olmadığı durumda, yer ve zaman gibi hususlar aranmaksızın minimum geçim temin edebilmelidir.

Dünyayı bu aynı kanaata getirmek 30’ların Büyük Buhran ’ını yarattı. Hükümet, vatandaşlarının geçimleri ile ilgilenmeyi, kendi fonksiyonlarından biri olarak o zamana kadar hiç düşünmemişti. Onun desteklediği ve koruduğu mülkiyet idi. İnsanlar ise şanslarına veya merhamete terk edilmeliydiler.

Sosyal teminat kavramı ve tatbikatında öyle hızlı ilerlemeler yapıldı ki, bugün hiçbir hükümet, vatandaşlarının geçimleriyle ilgilenmesinin gereksiz olduğunu duygusuzca ilan eden bir fikirde ısrar edemiyor. Bilakis hükümetler bugün, yalnız toplum olarak değil, ancak, bireysel olarak da vatandaşlarının refahına gösterdikleri ilginin derecesine bağlı olarak düşüyorlar ve yükseliyorlar;

Böylece, Bahaullah ’ın birinci büyük prensibi - bireyin refahı ve ekonomik normalitesi - dünyaca kabul edilen bir fikir olarak, ilk kez ve kalıcı bir biçimde yerleşiyor görünmektedir.

Bu netice, tabii ki yalnızca Bahaullah ’ın haberleri sebebiyle oluşmadı. O ’nun takipçileri, buna, peygamberleri vasıtasıyla kuvvetli bir şekilde dökülen aynı dünyasal vahyin sebep olduğunu söyleyeceklerdir. O, dünya barışı ve federasyonu gibi Zaman ’ın Ruhu’nun bir parçasıdır. İnsanlığın organize bir bütün olarak gelişimindeki hayati bir ihtiyaç, sonunda akıllıca bir onay ve pratik kazandı.

(2) Derecelendirilmiş gelir vergisi kavramı Bahaullah tarafından ilan edildiği zaman dünyanın hiçbir yerinde ne formüle edilmiş ve ne de uygulaması yapılmıştı. Bu fikir, yirminci yüzyılın şafağıyla doğmaya başladı ve şimdi genel kabul ve uygulama buldu. Şüphesiz, şimdilik limitlerine de erişilmedi. Sosyal teminat ile birlikte uygulandığı zaman, büyük refahın büyüsü ve boş ve israflı lüksleriyle, aşırı yoksulluğun perişanlığı ve trajedisi arasında şimdiye kadar bulunan geniş uçurumu kaldırmayı amaçlar. Bu yeni adalet, insanlığın uyanmış şuuru, her yerde istenmektedir.

Bahaullah, bu seviyeleşme sürecinin ne ölçüde olması gerektiği hakkında hiçbir imada bulunmamıştır. Bu, gelecek hükümetlere bırakılmıştır. Fakat, sonraları Abdülbaha tarafından açıklandığı gibi, bunun amacı ve neticesi büyük gelirleri azaltmak ve bütün insanlara günlük ihtiyaçlarını karşılama ortamını yaratmaktır. İnsanların daha yüksek mali ödüller, gelirler ve lüksler elde etme hakları yine korunacaktır.

Bugün, derecelendirilmiş gelir vergisi uygulaması, dünyanın bütün ülkelerinde desteklenerek takviye edilmiştir. Bu, büyük gelirleri olan insanları bıktıran bir şeydir. Herhangi bir geliri olan pek az kimse onu hoş karşılar. Gerçek şudur ki, insanlar bir bütün olarak gelir vergisi vermenin bir servet ayarlayıcı, bir sosyal adalet taahhüdü ve modern vatandaşın en büyük görevi olmasının büyük önemine uyanmamışlardır.

Bahaullah tarafından bildirildiği gibi, gelir vergisinin tinsel güdü ile verildiği gün geldiği zaman bin yıllık süre dolmuş olacaktır. Abdülbaha, 1912’de bu konuda, geleceğin insanlarının servet taksimi prensibine gönüllüce ve tinsel sorumluluk duygusuyla katılacaklarını söylemiştir. Oliver Wendel Holmes, şahsi servetini ulusuna miras bırakmakla bu durumu göstermiştir.

Gelir ve veraset vergilerinin uygun biçimde idaresi ile ekonomik adalet temin edilecektir. Bu ekonomik denge, Adaletin büyük kanununun detaylı uygulamalarından birisidir ve Bahaullah ’ın kendi üzerine yüklenen, bireylere ve insanların kolektif yaşamına tesir edecek bir görevdir.

(3) Başarılı bir ekonomik model için kapital ve emeğin ayrı ayrı ilgilerinin, endüstriyel armoni ve kararlılığı koruyucu nitelikte düzenlenmesi çok önemlidir. Yeryüzünde süregelen ihtilaller, afeti andıran düzenlemeler, devrimler-şiddetli veya barışçıl, esas olarak bu problemle ilgilidir. Ve eğer bu problem, bir kere ve tam olarak çözümlenirse, dünyanın diğer ekonomik problemleri barış içinde, akıllıca ve tecrübeli bir uluslararası çaba ile çözülebilir.

Uluslararası ticaret sorunları, dünyanın tabii kaynaklarının teknolojik kullanımı, zirai üretimdeki artış; bütün bunlar kapital ve emek probleminden daha az önemlidirler. Önde gelen problemlerin çözümü için dünya ümitle birlik olmaktadır. Barışa vakfedilmiş bir insanlık için bu çözümleri etkili kılmak zaman ve sabır istemektedir.

Fakat, kapital ve emek arasında bütün dünyaca kabul edilmiş bir çözüm yoktur. Bugün, dünyada bütün problemler temel krizlerin neticesidir,-kütlelerin güçlerine uyanışı, üretim, tüketim ve ücret faktörlerinin adil bir şekilde düzenlenmesi isteğidir.

Theodore Helme, 1947 Ocak ayında “New Age Interpreter”de şöyle yazıyordu: “Dünyada, işçiler bir ayaklanma halindedirler ve bu isyan, kavrayabileceklerinden daha derin bir içgüdüden, en büyük iş pazarlarında satılacak bir eşya gibi sosyal olarak sınıflanmalarından ortaya çıkmaktadır. Fakat işçiler eşya değillerdir. Onlar, kendilerine tinsel kuvvetler bahşedilmiş insanlardır.

Hayatı makineye en çok benzeyenlerin, bu tinsel baskıyı ve neticesi olan iç eksikliği en şiddetli bir şekilde hissetmeleri kaçınılmaz bir durumdur. Onlar, endüstriyel medeniyetimizde büyük bir sayı teşkil ederler; kuvvetlidirler. Sınıf mücadelesinde isimleri proleterdir ve iş dediğimiz şeyi yaparlar. Bu muazzam grubun içinde bir çeşit tinsel heyecan oluşmaktadır.

Değeri anlaşılamamış bir sosyolog olan Rudolph Steiner şöyle diyor: “Şimdi ve yakın gelecekte dünya tarihinin kaderi, modern proleterlerin kafalarının içinden geçene bağlıdır. Proleter, güçlenmek ve kontrolü çoğunluk kazanarak sağlamak için mücadele etmektedir. Bu hareketleri, tabiatın gerekli sürecinin neticelerini ve basit olguları kabul ettiğimiz gibi anlamalıyız. Bir depremi veya bir bahar gel-git ’ini nasıl düşünüyorsak, bu hareketleri de öyle muhakeme etmeliyiz.

Bu emek bilmecesini çözmede eski formüller başarılı olamazlar. Bu, uyuşturulamayan iki elemanın elden çıkıp ulusal sabotaj şiddeti durumuna gelmesini önlemek için ileri geri birtakım kanunların dizaynının basit bir devamı olacaktır. Gerekli düzeltici ölçüler, daha esaslı bir seviye üzerinden alınmalıdır.

“Bunu yapmak için emek, izole bir problem gibi düşünülmelidir. Her şeyden önce onun, sosyal bütünlük ile ilişkisi olduğu kabul edilmelidir. Sosyal yapımızın re organizasyonu öyle yapılmalı ki, bundan böyle hiç kimse bir sınıfa indirilmesin ve kişi, sosyal organizmaya öyle katılsın ki, işi ne olursa olsun kendisinin de bir parçası olduğu vücudun ekonomik, politik ve tinsel hayatında yaratıcı herhangi bir iş yapabilsin.”

“Bu, toplumun şimdiki tek yönlü yapısından dolayı mümkün değildir. Bu, ancak hayatın üç önemli bölümünün - ekonomik, politik ve tinsel- teker teker kendi karakterlerine tabi, fakat neticede bir bütün olarak koordine edilmiş vaziyette, özerk bir şekilde kurulması ile mümkün olur.”

Konular