Kriz | Konular | Kitaplar

Mali Boyutta Şirket Kurtarma Operasyonları

Son dönemlerde bir hayli gündemi meşgul eden şirket kurtarma operasyonları gelecekte de kendinden oldukça çok söz ettirmeye adaydır. Bir zamanlar sadece kendi ülkemizde olduğunu sandığımız olayların başta ABD olmak üzere Avrupa''da ve Uzakdoğu''da da yaşanması konuyu ayrıntılarıyla değerlendirmek için epey bir malzeme ve veri tabanı sağlamıştır.

Türkiye''de zorda kalan şirketleri kurtarmak ve yeniden yapılandırmak yönünde halen, çerçeve bir politika metni veya hukuki bir düzenleme bulunmamaktadır. Türkiye''de geçmişte yapılan genel, sektörel veya şirket düzeyinde kurtarma ve yeniden yapılandırma yardımları veya operasyonları önceden belirlenmiş kurallar dizgesi yerine -istihdam, finansal krizler ve döviz ihtiyacı vb. konjonktürel öncelikler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Türkiye Sınai Kalkınma (TSKB), Türkiye Sınai Yatırım ve Kredi (TSYKB) ve Türkiye Kalkınma (TKB-eski DESİYAB) gibi kuruluşların amaçları arasında bulunan şirket kurtarma işlevleri, hızlı enflasyon ve 1970''lerdeki siyasal kargaşa döneminden sonra unutulmuş ve bu çok önemli toplum ihtiyacı sahipsiz kalmıştır.

Ülkemizde bugün ve yakın bir gelecekte, küresel ekonomik kriz nedeniyle zor duruma düşecek şirketlerin olması kaçınılmaz görünmektedir. Nitekim, yaşadığımız günlerde işci ve personel çıkararak krizin olası negatif etkilerinden kurtulmak ve maliyetlerini en alt düzeye indirmek çabasında olan şirketleri ve kuruluşları gözlemlemekteyiz. Bu aşamada, hükümetin söz konusu olumsuz durumu bertaraf edebilmek için "işsizlik yardımı" şeklinde lanse edilen ödemelerin gerçekleştirilmesine yönelik hazırlıklar yaptığı yazılı ve görsel basında dile getirilmeye başlanmıştır.

II.Şirket Kurtarma Operasyonlarının Değişik Yüzleri ve Avrupa Birliği Normları

Uygulamada pek çok farklı şirket kurtarma operasyonu biçimi ve yöntemi vardır. Bu noktada en çok başvurulan biçim ve yöntemleri sıralamak faydalı olacaktır. Buna göre;

a) Hibeler ve vergi teşvikleri: Bu sınıflandırma altında sağlanan yardımlar genel bütçe veya vergi veya sosyal güvenlik sistemleri aracılığı ile tahsis edilmekte ve aşağıdaki yardım araçlarından oluşmaktadır:

- Hibeler;

- Vergi ve SSK prim affı gibi Devletin alacak feragatlerini;

- Doğrudan sağlanan faiz destekleri;

- Vergi tahakkukuna bağlı olmayan vergi kredileri ve diğer vergi destekleri;

- Vergi tahakkukuna bağlı vergi muafiyetleri ve istisnaları;

- Sosyal güvenlik katkısından indirimler;

- Kamu kaynaklarının piyasa değerlerinin altında satışı veya kiralanması.

b) Sermaye transferi: Kamu kurumlarının, özel girişimcilerin piyasa koşullarındaki faaliyetlerine benzer biçimde yatırımları için sağlanan mali transferler Devlet yardımı değildir. Ancak piyasa koşulları dışındaki sermaye katılımları Devlet yardımı sayılmaktadır.

c) Garantiler: Yatırımcılara bedava veya piyasa oranlarının altında sağlanan Devlet garantileri de yardım sayılmaktadır. Çünkü, garanti planı çerçevesinde kayıp ortaya çıktığında, ilgili kamu kurumu maliyetleri öderken, yardım alana net destek sağlanmış olacaktır.

d) Ucuz kredi ve vergi ertelemeleri: kamu veya özel kaynaklardan sağlanan uzun dönemli ve düşük faizli ucuz krediler, avanslar ile hızlandırılmış amortisman veya karşılık ayırma gibi vergi ertelemeleri ise son grup Devlet yardımlarını oluşturmaktadır.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Gümrük Birliğini tesis eden 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının (OKK) 32-43''üncü maddelerinde Türkiye''nin rekabet ve Devlet yardımları alanındaki mevzuatını Toplulukta geçerli çerçeve ve ilke kararları ile uyumlu hale getirmesi öngörülmektedir. Karar''da Devlet kaynakları aracılığıyla sağlanan ve belirli girişimlerin veya belirli ürünlerin kayırılması suretiyle rekabeti aksatan veya aksatma tehlikesi yaratan her türlü yardımın Topluluk ile Türkiye arasındaki ticareti etkilediği ölçüde Gümrük Birliğinin iyi işleyişiyle bağdaşmayacağı kabul edilmiştir.

AB Komisyonunun 2003 yılında yayımlanan Devlet yardımlarına ilişkin gelişmeleri değerlendirdiği raporunda zor durumdaki şirketlere sağlanan kurtarma ve yeniden yapılanma yardımlarının, potansiyel olarak rekabet bozucu etkisi en büyük yardımlardan birisi olduğu belirtilmektedir. Devlet yardımları aracılığıyla, zorda kalan şirketlerin faaliyetlerini suni biçimde sürdürmelerine yardımcı olmak, piyasa ekonomisi gerçekleriyle bağdaşmamaktadır.

Zarar eden şirketlerin faaliyetlerine son verilmesi, piyasa ekonomisinin doğal bir sonucudur. Kurtarma yardımları, şirketlerin geleceklerinin değerlendirilmesi için gereken sınırlı bir süre içerisinde, faaliyetlerini sürdürmelerine yardımcı olmayı hedefleyen bir defalık desteklerdir. Zorda kalan şirketin mevcut olumsuz yapısının sürdürülmesine yardımcı olacak ve bu şirketten kaynaklanan ekonomik ve sosyal problemlerin daha etkin çalışan üreticilere ve diğer Üye Devletlere aktarılmasına kaçınılmaz biçimde aracılık edecek kurtarma yardımlarının tekrar tahsisine izin verilmemektedir.

Yapısal iyileştirmenin yükünü ve buna bağlı ekonomik ve sosyal problemleri, Devlet yardımı almaksızın faaliyet gösteren şirketlere ve diğer Üye Devletlere aktaracağından, yeniden yapılanma yardımları önemli rekabet sorunlarına neden olmaktadır. Yardımın tahsisinde, rekabetin yanı sıra gözetilmesi gereken bir diğer konu, kurtarma ve yeniden yapılanma yardımlarından sonuç alınamaması durumunda vergi mükelleflerinden toplanan kaynakların boş yere harcanması hususu olacaktır.

III.Şirket Kurtarma Operasyonları ile Ümit Edilen Hedefler ve ABD''de Yaşanan Örneklerin Değerlendirilmesi

Ne taraftan bakarsanız bakın, şirket kurtarma, ilgili borçlu kuruluşu ödeme güçlüğünden kurtarabilecek özellikler taşıması gereken bir yeni kredilendirme işlemidir. Yapılacak ön çalışmalarla, borçlu şirketi, borçlarını ödeyebilecek bir finansal güce kavuşturacak orta ya da uzun vadeli bir yeni kredilendirme işlemi yapılır. Borçlu şirketi ödeme güçlüğüne düşüren eski kredilerin sürdürülmesiyle, borçlu şirketi kurtarma olanağı bulunmamaktadır.

ABD''de son iki ay içerisinde yaşanan gelişmelere ilişkin olarak, kriz konusunda değerlendirmeleri ile tanınan öğretim üyesi Nouriel Roubini, FED''in AIG''e verdiği 85 milyar dolarlık desteğin ardından, kapısında sayısız şirketin nakit istemiyle sıraya girip yalvaracağını vurgulamaktadır. Roubini, içinde bulunulan süreci "zararın kamulaştırılması" olarak tanımlarken bu dönemde otomotiv üreticileri, havayolu şirketleri ve zordaki diğer şirketlerin de hiç çekinmeden hükümetten para isteyeceğini vurgulamıştır. Nitekim bu açıklamasından kısa bir süre sonra ABD''de otomotiv devlerinin yaşadığı sıkıntılar bu öngörüyü doğrulamıştır.

ABD Hazinesi belirlenen programa göre hazine tahvilleri satarak FED''in kullanması için nakit yaratmayı ve böylece FED'' in sırtına aldığı banka yükleri yüzünden sıkışan bilançosunu daha rahat yönetebileceğini ümit etmektedir. Bu esnada, ABD''nin sermaye piyasalarını düzenleyici kurumu SEC de devreye girmiş ve spekülatif satışların önüne geçebilmek ve borsadan ani kaçışları engelleyebilmek amacıyla açığa satış işlemlerine yeni kurallar getirdiğini açıklamıştır. ABD''de FED'' in kurtarmış olduğu kuruluşları bir çırpıda saydığımızda; Bear Stearns 29 milyar dolar, Fannie Mae 100 milyar dolar, Freddie Mac 100 milyar dolar, Federal Emlak Otoritesi 300 milyar dolar, AIG 85 milyar dolar ve diğerleri 286 milyar dolar olmak üzere toplamda 900 milyar dolarlık bir fatura oluşmaktadır.

IV.Finansal Yönden Şirket Kurtarma Operasyonları

"Şirket Kurtarma" operasyonları başladığında ortaya çıkan sorunlardan en büyüğü hiç kuşkusuz haksızlık yapılıp yapılmadığıdır. Ayrıca, "Şirket Kurtarma" ların "Adam Kurtarma" operasyonuna dönüşüp dönüşmeyeceği de sıklıkla tartışılmaktadır.

Bir görüşe göre; şirket kurtarma, kurtaranların da her an batmasına neden olabilecek kadar tehlikelidir. Fakat bu durum çoğu kez sosyal ve siyasi baskılardan dolayı ifade edilememektedir. Diğer bir görüş ise, batık krediler için ayrılacak karşılıkların gelecekteki durumunun ne olacağının belli olmamasının dipsiz bir kuyuya atılmış yardım halatına benzeyeceği yönündeki derin kuşkudur.

Şirket kurtarma operasyonlarının finansal boyutunda en dikkat çeken sorunlardan birisi de ödenemeyen kredilerle ilgili kapsama alanının hangi zaman dilimlerini içine alacağıdır. Ayrıca grup kredilerinden sorunlu olanlar, ek finansman şartlarının karşılanıp karşılanamayacağı, ilave teminatların istenip istenmeyeceği, vade uzatımına gidilip gidilmeyeceği de başat sorunlar arasında yer almaktadır.

V.İflasın Ertelenmesi

İflasın ertelenmesi esasen hukuk sistemimizde mevcut olan, fakat İcra İflas Kanunu''na 17 Temmuz 2003 tarihli 4949 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemeler çerçevesinde dahil olmuş bir kurumdur. İflasın ertelenmesi Türk Ticaret Kanunu md. 324/2''de düzenlenmiş ve hali hazırda yerini muhafaza eden bir kurumdur. Fakat Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde iflasın ertelenmesi ile birlikte takiplerin duracağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

2001 krizi sonrası gündeme gelen ve İstanbul Yaklaşımı olarak bilinen 4949 sayılı Kanun, iflas kurumunun demode hale gelmesi, işletmelerin kolaylıkla iflas etmeleri yerine, mümkün olduğu kadar mali durumlarının iyileştirilerek faaliyetlerine devam edebilmelerini amaçlamıştır. Böylelikle bu işletmelerin ekonomiye olan katkılarının devam edebilmesi, işçilerin çalışabilmesi ve işyerlerini koruyabilmesi sağlanmak istenmiştir.

Bilindiği üzere, iflasın ertelenmesi ile birlikte 6183 sayılı Kanuna tabi alacaklar dahil tüm takipler durur, buna ertelemenin tatil etkisi denilmektedir. İflasın ertelenmesinin temel mantığı alacaklıların takiplerinden borçluyu erteleme süresi içinde korumak, mal varlığının parçalanmasını önlemektir.

Ancak bu kapsamda İcra ve İflas Kanunu 206. maddenin 1. sırasındaki işçi alacakları için haciz yoluyla takip yapılabilir. Bu sistemi bozmuş olmakla birlikte, iflasın ertelenmesini talep eden şirketin işçi borçları çoksa o şirket, iflasın ertelenmesi kararı alsa bile bir anlamı kalmayacaktır.

İflasın ertelenmesinin en önemli ve ön koşulu sermaye şirketinin ve/veya kooperatifin borca batık olmasıdır. Borca batık olmayan bir sermaye şirketi veya kooperatif iflasın ertelenmesini isteyemez. Borca batıklığı tespit bilançosunda biri malvarlığı diğeri borçlar olmak üzere iki kısım vardır ve alacaklıların haklarının karşılanmasına yarayacak bütün malvarlığı konularının piyasa değeriyle göz önüne alınması gerekmektedir. Borca batıklık nedenleri genel olarak işletmenin mali durumunun bozulması nedenlerinin bir bölümünü oluşturur.

Maliyetlerin yükselmesi, buna karşılık satış hasılatının azalması, mali yılın zararla kapatılması süreci borca batık nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Borca batık durumda olan bir şirketin sadece iflasının ertelenmesi tek başına istenemez. İflasın ertelenmesi talebi, iflas talebi ile birlikte mahkemeye bildirilmelidir.

İflasın ertelenmesinin en önemli şartlarından biri de şirketin mali durumunun iyileştirilebileceğine dair bir ümit olmasıdır. İflasın ertelenmesindeki amaç hasta sayılan borçlunun, erteleme süresi sonunda iyileşmesidir. Başka bir deyişle, bir çöküş ve diriliş gibidir. Erteleme süresi sonunda borçlunun ticari yaşama tekrar borca batık halden kurtularak dönmesi gerekir.

Mahkemenin şirket veya kooperatifin mali durumunun iyileştirilmesi ümidinin mevcut olup olmadığı konusunda kanaate varabilmesi için erteleme talebi ile birlikte mahkemeye iyileştirme projesinin sunulması gerekmektedir. Erteleme kararının alınabilmesi için yukarıda belirtmiş olduğumuz iyileştirme kavramının anlamı ile bağdaşan sadece ortaklığın borca batıklıktan kurtulmasını sağlayıcı değil bununla birlikte tüzel kişilik olarak devamını da sağlayıcı tedbirleri içeren bir proje mahkemeye sunulmak zorundadır.

İflasın ertelenmesine karar verebilmesi için mahkemenin iyileştirme projesini ciddi ve inandırıcı bulması gerekir.

Ortaklık borca batıklık halinde olduğu için mali durumun iyileştirilmesi ortaklığın öz kaynaklarının arttırılmasına bağlıdır. Bu itibarla salt bilançosal nitelikteki örneğin yedek akçelerin yeniden değerleme yapılması vb. tedbirler yeterli olmamaktadır. Mali iyileştirme öz kaynaklar miktarının yükseltilmesi, sağlanan yeni kaynaklarla ortaklığın gerçek aktiflerini arttırmak veya ortaklığa ait borçları azaltmak yollarından biriyle gerçekleştirilebilir. Aktiflerin azalmasını önleyici nitelikteki tedbirler bu gruba girmektedir. Pay sahiplerinin ortaklığa yeni kaynak temin etme vaatleri, kefaletler, banka garantileri, şirket borçlarının sermayeye dönüştürülmesi yönündeki sözleşmeler bunlara örnek gösterilebilir.

Tasfiye halindeki sermaye şirketinde ve kooperatiflerde mahkemece iflasın ertelenmesine karar verilmesi mümkün değildir. İflasın ertelenmesi müessesesinin amacına baktığımızda şirketin mali durumunun iyileştirilmesi için bir anlamda ortaklığa son bir fırsat verilmesi olduğu için tasfiye haline girmiş bir ortaklıkla özdeşleşmemektedir.

İflasın ertelenmesi kurumu 17 Temmuz 2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun ile İcra ve İflas kanunumuz kapsamında daha detaylı düzenlenmiş ve uygulamaya yönelik hükümler ihdas edilmiştir. Bu düzenlemelerin esas amacı yaşama kabiliyeti olan sermaye şirketlerinin veya kooperatiflerin alışılageldiği bir şekilde iflasını önlemek ve iyileşme ümidi olan şirketlere son bir olanak daha tanıyarak ayağa kaldırmaktır.

Bugün yaşanan ekonomik kriz kapsamında 4949 sayılı Kanun''un revize edilerek günün şartlarına uygun bir yasal düzenleme değişikliğine gidilmesine acil gereksinim duyulmaktadır.
Önümüzdeki süreçte yaşanacak daralma ve küçülme birçok firmayı zor durumda bırakacaktır. Kapanan üretim tesisleriyle ilgili her gün yeni rakamlar açıklanırken işsizler ordusu çığ gibi büyümektedir.

Bugün irili ufaklı yüz binlerce firma kapanma ve faaliyetini durdurma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu tehlike hem üretimin daha da azalması ve hem de istihdam probleminin daha da ağırlaşması anlamına gelmektedir.

Maalesef, büyük ölçekli firmalar batarken beraberlerinde yüzlerce küçük ve orta ölçekli firmayı da götürmektedirler. Ekonomide zincirleme etkisiyle büyük tahribata yol açılması söz konusudur.

Kurtarılacak firmaların seçiminde adil davranılması ve objektif hareket edilmesi şarttır. Orta ve küçük ölçekli firmalar kurtarma dışında tutulmamalıdır. Orta ve küçük ölçekli firmaların kapsam dışında tutulması yapılacak kurtarma operasyonlarını hem şüphe altında bırakacak ve hem de beklenen sonuç gerçekleşmeyecektir. Adrese teslim kurtarma operasyonları ciddi ölçüde adaletsizlik yaratacaktır.

Kurtarmanın maliyeti Merkez Bankası tarafından karşılandığında yük yine Devlet''in sırtına binecek, kurtarma operasyonunun ekonomiye ve sokaktaki vatandaşa hiçbir katkısı olmayacaktır.

Konular