Kriz | Konular | Kitaplar

KRİZ

Her kilidi açar denilen serbest piyasa kilidi açamıyor, donmuş şu an. Fiyatlar işaret vermiyor, uyarmıyor. Yani piyasalar işaret fişeğinden yoksun.

Dünya genelinde mali sektör reel sektöre göre artmış… Hacim olarak mali sektör reel sektörü katlamış… 2000’lerin başında bu yana dünya yüzde 40 dolayında büyümüş, kâğıtların değeri ise üç dört kat artmış… Varlıkların değerini ifade eden bu kâğıtların değerinin böylesine artması uyumsuzluk oluşturmuş… Uyumsuzluğun kaynağının kuralsızlık olduğunda konunun uzmanları hemfikir…

Kısacası sanal dünya ile reel dünya arasındaki uyumsuzluğun vardığı boyut anormal. Yeni dünya krizini sanal dünya ile reel dünya arasındaki uyumsuzluğa bağlayanlar ise çoğunlukta.

Küresel kapitalizmin bu evresi ekonomiyi birbiriyle çok daha fazla ilişkili hale getirdi, giriftleştirdi. Her şeyi serbest piyasa içine alan piyasa belirlesin diyen DTÖ üyelikleri ve AB benzeri bölgesel ekonomik ve siyasi birlikler bu ilişkileri arttırdı.[1]

Ülkeler birçok yeni alanları (tarım, hizmetler sektörü vb.) ulus ötesi şirketlere açtılar ve küresel sisteme böyle dahil oldular. Küresel sisteme dahil olan ülkelerin hiçbiri artık eskisi gibi ithalata sınır koyma, tarife arttırma, kota uygulama gibi yetkileri kullanamaz oldu.

Sermaye serbestleşti, özgürleşti. İşsizlik, örgütsüzlük arttı. Üretenler ve emekçiler daha da bağımlı kılındı, tutsaklaştı(rıldı). Üretenlerin üretimden gelen gücü azaldı.
Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ise ulus devletlerin ekonomik politika konusunda iktidarsızlaşmasıyla mümkün olabildi. Sistem bu şekilde dönüştü(rüldü).
Bu yeni sisteme dalgalı kur ya da ona benzer bir kur mekanizması eşlik ediyor. Öyle olunca da hükümetlere sadece kur politikasıyla oynama alanı kalmış oluyor.
Başka bir deyişle hükümetlere yalnızca iç vergilerle oynamak bu yolla halkı soyarak, sermayedarlara aktarma ve faizleri etkilemekten başka bir ekonomi politika seçeneği kalmadı, bırakılmadı. Buna koşut olarak ulusal siyasetçilere siyaset yapma alanı olarak da iki alan bırakıldı. Onlar da; biri din diğeri milliyetçilik. Geçmişte halkla ilişki kurmalarının en önemli dolayımı olan devlet kurumları başta özelleştirmelerle devre dışı bırakıldı. İşin emek bölümü politikalarının direksiyonuna Türkiye’de IMF, Dünya Bankası ve AB geçti, hükümetler ekonomi alanında sadece söylenenleri uygular durumda.
Bu üçlüden IMF şimdilerde dünya genelinde güvenirliliğini kaybetmekte, birçok ülke borçları için IMF’ye bağımlı kalmamakta bu da onun rolünü azaltmakta. Dünya Bankası ise sosyal yaklaşımlar geliştirerek tutunmaya çalışmaktadır. AB başka bir başlıkta ayrıca ele alınması gereken bir durum. Ancak, Türkiye’nin ekonomi politikalarında AB belirleyici olmasa da etkili olduğu bir gerçek, şu an.
Roch krizin nedeni için: “Şimdi çöküşe dönüşen patlamanın arkasında, doymak bilmeyen bir ekonomik büyüme iştahı yatıyor. Geliri yetersiz ABD ekonomisi daha yavaş bir iç talebi reddetti. Bunun yerine, mevcut üretimden kaynaklanan bir gelire dayanmayan, varlık ve borçla finanse edilen büyümeye yöneldi” diyor. Yani Roch, krizin başladığı yeri (Amerika’yı) krizin kaynağı, müsebbibi olarak işaret ediyor. Bunda yanlış bir yan yok, biraz eksik sadece.
ABD’nin krizin diğer ülkelerle beraber veya yalnız sorumlusu olması yoksullar ve emekçiler için durumu iyileştirmiyor. Krizin ortaya çıkardığı, görünür kıldığı bir şey var. O da; serbest piyasa yani kapitalizmin kendisi, aynı zamanda krizin de sorumlusu.