Kriz | Konular | Kitaplar

Krizin üstü parayla örtülüyor

Son kriz öncesindeki krizlere türbülans, karmaşa adını koyanlar var. Bu günkü kriz küreselleşme yolunda hızla ilerliyor, küreselleşti de denilebilir. Dolayısıyla bu günkü krizin adının türbülans, kriz, karmaşa olmasının yaşadığımız, yaşayacaklarımız açısından pek bir önemi yok. Yalnız bu kriz(ler) elbette ki kapitalizmin son krizi değil ve olmayacak da.
Kapitalizm şimdiye kadar irili ufaklı birçok kriz yaşadı. Hatırlarsanız bundan önceki krizler Asya ülkeleri, Latin Amerika, Rusya ve Türkiye gibi çevre ülkelerde ortaya çıkmıştı. Ancak bu sefer ki kriz Amerika’da, Avrupa’da, Rusya’da, Çin’de ve dünyanın diğer ülkelerin hemen hepsinde. Kiminde az, kiminde çok hissediliyor. Ayrıca krizin merkezde çıkması kapitalist sistemi tehdit ediyor, sarsıyor. Yani mali çöküş, ne yazık ki kapitalizmin çöküşü değil. Bu anlama gelmiyor. Ancak söz konusu krizin sistemi sarsması kapitalist sistemin herkes ve kesim tarafından sorgulanmasına imkân veriyor.
Çevre ülkelerde çıkan ile merkezde baş gösteren kriz birbirinden farklı. Çözüm için yaklaşımlar da aynı değil. Ancak her iki kesimde çıkan krize çözüm önerenler aynı odaklar; merkez ülkeler…
Çevre ülkelerde görülen krizler, krizin çıktığı ülkelerdeki makroekonomik dengesizliklere ve ekonomi politika hatalarına bağlandı. Bu nedenle çevre ülkelerden, dengelerini kurmaları, politikalarını küresel piyasa sistemiyle uyumlu hale getirmeleri ve bu süreçte çıkacak reel maliyetlere katlanmaları ülke yöneticilerinden istendi. Çevre ülkeler de merkez ülke isteklerine uygun bir ekonomik politik hat izledi. Bırakalım sistemin kendisini, sistemin gidişatını bile sorgula(ya)madı, çevre ülkeler… IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütlerinin yaptırımlarının etkisi çevre ülkelerde araştırılmadı, değerlendirilmedi. Yani serbest piyasa tabusuna çevre ülkelerde dokunulmadı.
Merkezde baş gösteren krizde bu tavır tümüyle farklılaştı. ABD yönetimi tereddüt etmeden, ahlaki yanına bakmadan piyasa sistemine doğrudan güçlü biçimde müdahalelerde bulunmaya girişti. Merkezde ortaya çıkan krizle birlikte, serbest piyasa sistemi ucundan kenarından bir miktar tartışılmaya başlandı.
Ancak kapitalizmin küçük krizlere de bugün yaşamaya başladığımız büyük olduğu söylenen krize de bulup uyguladığı çözüm aynı: Krizin üstünü parayla örtmek!
Sistem tam manasıyla asla sorgulan(a)mıyor hala. İçinde bulunduğumuz küresel krizden çıkış için geliştirilen yol da yine devlet(ler)in para saçması. Düne kadar devleti ahmaklık ve özel sektöre engel olmakla suçlayanlar bugün devletin kendilerini ve şirketlerini kurtarmasını ve piyasaya para saçmasını açıkça talep edebiliyorlar.
Devletler de bu talebe uygun davranıyor, sermayedarlara paraları saçıyorlar. Şunu net olarak anlamalıyız. Devlet “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyor ama “bırakınız batsınlar” d(iy)emiyor. Çünkü devlet egemen sınıfların (sermayedarların) siyasal aygıtı. Bunun için devlet batan şirketleri gelecekte özelleştirmek üzere kurtarıyor, devletleştiriyor.
Marx: “Kapitalizm, devlet işin içine karışmadan kendi kendisini düzenleyemez, ne var ki, devletin işin içine karışması, kapitalizme karşı değil, tersine, bizzat kapitalistlerin/burjuva sınıfının ihtiyaçları nedeniyledir.”[2] Diyor.
Bize yaşatılan bu krize bakıldığında da görülecektir ki; devletin piyasaya müdahalesi geniş halk kitlelerinden çok, sermaye sınıfının isteği ile gerçekleşmektedir.
Bir avuç sermayedarın kendilerine para saçılmasını isteyenlerin Türkiye’deki iz düşümleri “tarıma ayrılan para, sistemde kara delik oluşturuyor” diyenler.
Bütün bir ülkenin besinini sağlayan, yaşamın sürdürücülüğü için çalışan çiftçilere yapılan Gayrisafi Milli Hâsılanın %1’i kadar destek “kara delik” oluşturuyor da, ABD’de de sayıları 50’yi bile bulmayan şirketlere Türkiye Gayri safi Milli Hâsılasının iki katı oranında verilecek yaklaşık bir trilyon dolar “beyaz yama” görevi mi görecek? Tarıma ayrılan desteğe karşı çıkan serbest piyasa tanrısına tapanların şirket kurtarmalarına ayrılan para için bir açıklamaları olmalı!
Para saçarak şirket kurtarmalar, krizi çözmeyecek, tersine yeni krizlerin alt yapısını oluşturacaktır. Saçılan paraların yoksullardan ve emekçilerden toplanılacağı düşünüldüğünde de yaşamın yoksullar ve emekçiler için daha çekilmez olacağı gibi fırsat olarak da görülebilir.
Yoksullardan, emekçilerden yana olan toplumsal muhalefet güçlerinin birlik olması ve birlikte mücadele etmesi halinde kriz, emekçi halkın kendine güvenin artmasına, toplumsal muhalefet güçlerinin de krizden güçlenerek, büyüyerek çıkmasına olanak sağlar.